English | Eğitim | Keyfiyet | Tarifler | Ekmek | Hamurişleri | PastaKek | Tahıl | Organik | Kuruyemiş | Diğerürünler| İletişim/sipariş

Ekmek çeşitlerimiz

Eğitim

Keyfiyet

Tarifler

Organik

 English

  İletişim/sipariş

 info@mutlugida.com.tr

Tel: 0228 2838587

mehmetmutlu11@mynet.com

Gazi Mahallesi İstanbul Caddesi No 42 Bayırköy BİLECİK

Mutlu Unlu Mamülleri Gıda İnşaat ve İnşaat Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi

 

Bu dünyayı insan için yaratan Allah-u Teala kendi sanat harikası olan insanı çok seviyor. İnsanın bu sevgiye layık olması için İlahî Ahlak'la tahalluk etmesi lazımdır. Bu ahlak-ı aliye ile tasaffi ederek, ebedi saadete gidecek ve Esma-i İlahiye'nin daimi tecelliyatına mazhar olacaktır.
Bunun için Cenab-ı Hak insanlar arasından bir ferd-i ferid yarattı. En yüksek ahlakın, en üstün ve en güzel derecelerini o fertte cem ederek, onu Esma-i İlahiye'nin âzami tecelliyatına mazhar eyledi.
O zâtı (a.s.m.) ahlak-ı âliye'nin mücessem bir timsali olarak bütün aleme muallim ve reis ve üstad tayin etti.
O ferd-i ferid olan Zât-ı Mübareke insanlığı dünyevi ve uhrevi saadete ulaştıracak prensipleri nefsâni ve şeytani hissiyat ve arzulardan tasaffi ettirip arındıracak reçeteleri, hak ve adaleti icra ettirecek düsturları ihsan ettiği gibi, beşeri huzur ve selamete ulaştıracak İlâhi Kelâm'ı olan Kur'an-ı Azimüşşan'la müşerref kıldı.
Cenab-ı Hak insanları ebedi saadete mazhar etmek için O zâtı örnek ve misal almaya, her cihetle ona benzemeye, kudsî sözlerini can kulağı ile dinleyip tatbik etmeye ve sünnet-i seniyesi ile amel edip yolunu, izini takib etmeye davet etti. Tâ ki, o güzel ahlaklar, güzel sıfatlar, faziletler, kemâlatlar başka insanlarda da görünsün, hem o insanlar ebedî saadete mazhar olsun, hem de Esma-i İlâhiye'nin tecelliyatı sonsuza kadar devam etsin.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen zât, dünyaya geldiği dakikada âlemin şekli değişti, âdeta insanlar yeniden dirildi. Birçok memleketler huzur ve ebedî saadete hazırlanmak için aşk ve şevkle uyandı.
Yüce Peygamberden iman tebliğini alan Sahabe-i Kiram, insanlara o ilahî daveti tebliğ etmek, kendileri kurtuldukları gibi, diğer insanları da kurtarmak, onların da ebedî cehennemden kurtulup ebedî saadetlere nail olmaları için, öyle bir aşk ve şevk ile yollara düştüler ki, mallarını mülklerini terk ettiler, evlad ve iyallerini bıraktılar, tatlı canlarını feda ettiler, o aşk ile doğuda Çin'e ve Japonya'ya; batıda İspanya'ya kadar yürüdüler, şimalde Sibirya'ya; cenupta Güney Afrika'ya kadar gittiler. Bütün o yerlere İslam'ın güzelliklerini götürdüler. Allah-u Teala'nın ebedî saadet mesajını tebliğ ettiler. Resul-ü Zîşân'ın güzel ahlakını neşr ettiler.
Bu fedakarlıklar sayesinde o zamandan bu zamana milyarlarca insanlar, dalalet ve sefahet felaketlerinden kurtulup, dünyada huzur ve gelecek öteki âlemde de, ebedî saadetlere kavuştular. Çünkü Allah-u Teala'nın sevgilisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (a.s.m.) onlara şöyle bir mesaj vermişti "Bir kimsenin dalaletten hidayete geçmesine vesile olmak dünyadan ve dünyadaki herşeyden daha hayırlıdır." İkinci bir mesajında "İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır." Üçüncü mesajlarında "Kavmin efendisi, kavme hizmet edendir." buyurmuşlardır.
İşte iman hakikatlerını talim ve tebliğ ile o kimsenin imanı kazanmasına vesile olmak onun ebedî cehennemden kurtulup ebedî saadete nâiliyetine vâsıta olmak, o insan için en büyük bir mükafat ve ona en büyük bir hizmettir. Ve o haliyle Resul-ü Zîşân'ın müjdelerine nâiliyete ve şefaatine mazhariyettir.
Resul-ü Zişan (a.s.m.) doğduğu anda keşf-i sâdıkla "Ümmetî ümmetî" demiş, bütün hayatı boyunca "Ümmetî ümmetî", dâr-ı bekaya irtihal ederken "Ümmetî ümmetî" buyurmuşlar, mahşerde herkes, hatta peygamberler dâhil "nefsî, nefsî" derken, yalnız Resul-ü Ekrem (a.s.m.) "Ümmetî ümmetî" diyecek, secdelere kapanıp, "Yâ Rabbî ümmetimi affet, cehennemden halas eyle" diyecek. İşte Peygamberi seven, onun derdi ile hemderd olan her Müslümanın kulağında "Ümmetî ümmetî" nidası dâima çınlayacak ve ümmetin kurtuluşu için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapacak ve âhirette o sevgi ve fedâkârâne gayreti ile, şefaat-ı Peygamberiye'ye mazhar olacaktır. İnşaallah.
Peygamber (a.s.m.)'ın âhirete irtihalinden sonra sırasiyle halifeler, on iki imamlar, müceddidler, kutublar, asfiyalar, evliyalar, âlimler Resul-ü Zîşân'ın davasını yüklenmişler, Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşu için ellerinden gelen fedakârlıkla çalışmışlar, milyonların kurtuluşuna dünyevî ve uhrevî saadetlerine vesile olmuşlar.
Bu asırda da Resul-ü Ekrem (a.s.m.)'a tam bir ittiba ile, sünnet-i seniyesini tatbik eden, irşad ve tebliğ vazifesini yüklenerek o yolda Müslümanların dünya ve âhiret saadeti için her türlü felaket ve tehlikelere göğsünü gerip, esaret, sürgün ve hapislerde ezâ, cefa, sıkıntı ve hakaretlere maruz kaldığı halde, tahammül edip, sabreden, neticede eserleri ile milyonların kurtuluşuna vesile olan asrımızın müceddidi, imamı, mücahidi, Kur'ânın hâlis fedakar hâdimi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini gösterebiliriz.
Van kalesinin dibinde Horhor medresesinde irşad vazifesiyle yüzlerce talebeye ders verirken, Birinci Cihan Harbi kopunca, memleket müdafaası için derhal talebelerini silahlandırır, Milis Alay Kumandanı olarak, Ruslara ve Ermenilere karşı savaşır, Van, Bitlis ve Muş ahalisinin katliamdan kurtulmasına vesile olur.
Bitlis'te su arkına düşerek, ayağı kırılır, esir edilerek Sibirya'ya Kosturma'ya götürülür. İki sene esarette kaldıktan sonra İstanbul'a gelir. İstanbul'u işgal eden İngilizlere karşı neşriyat yolu ile mücadele eder.
Yeni kurulan Ankara Hükümeti tarafından ısrarla davet edilir. Gider, fakat bakar ki, Avrupa âdet ve hükümlerinin hayranlığı ile, âdeta İslam'dan yüz çevirme halini görünce, işbirliği yapamayacağını anlar, Van'a hareket eder, Erek dağına çıkar. Orada bir mağara kazdırarak içine girer, civar halkın ona olan bağlılığını ve sevgisini bilen o günkü hükümet, ileride başımıza bir gaile çıkarır düşüncesiyle, onu Burdur'a, Isparta'ya ve Isparta'nın Barla Köyüne sürgün ederler.
İşte bu tarihten sonra 28 sene sürgün, hapis, işkence ve sıkıntı hayatı başlar. Kendi eleminden başka Âlem-i İslam'ı saran musibet ve felaketler başına çöker, bundan dolayı çok müteessir ve muzdariptir. Hâlini soranlara şöyle cevap verir:
-Ben kendi elemlerime tahammül ettim, fakat Ehl-i İslam'ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslam'a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. derdi.
Koca Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Cihan Harbinde yıkılışı ve dağılıp parçalanması, idaresi altındaki beldelerin birer birer ya içerideki hainler veya dışarıdaki düşmanlar tarafından yağma edilip, istila edilmesi, harpte maddi, manevi büyük zayiatlarla beraber, milyona yakın erkeklerin şehid olmasıyla üretimin durup, aile ve çocukların perişan olması, memleket çapında umumi bir açlık ve kıtlığın baş göstermesi, örf, âdet ve kültürümüzün bırakılıp Avrupa hayranlığı ile fen, san'at ve ileri teknoloji yerine içki, kumar, dans, kadın âlemleri ve faiz gibi inançlarımıza tamamen aykırı haller ve Avrupa'nın eğlence ve sefahatlerinin ve dalaletli maddeperest felsefenin ve marksist, leninist zehirli fikirlerin bu mübarek memlekete getirilip neşr edilmesiyle ve bilhassa memleket gençlerinin de bu sefahatlere teşvik edilip zehirli fikirlerin aşılanmasıyle, insanî ve İslamî ahlak ve faziletten yoksun milyonlarla gencin zehirlenerek, manen felakete atılıp anarşist ve terörist olarak yetiştirilmesi gibi felaket ve musibetler bir birini takib eder.
İşte bu felaket ve helaketlerin elem ve acısını kalbinde hisseden Bediüzzaman Hazretleri, kırlara, dağlara çıkar, Barla'nın Çam Dağı'nda çam ağacının tepesindeki üstü açık odacıkta yaz boyunca üç ay kalır, mütemadiyen ibadet ve dua ile Cenab-ı Hakka niyazda bulunur. "Yâ Rabbî bu ümmete bir imdat gönder, bir hidayet nuru gönder." diye ağlayarak sabahlara kadar dua eder.
Diğer zamanlarda Barla'daki evinin önünde bulunan mübarek büyük çınar ağacının bir minare kadar yükseklikte tepesindeki dallar arasına attırdığı birkaç tahtanın üzerine gece yarısından sonra çıkar sabaha kadar Kur'an-ı Kerîm, Cevşen, Münacaat, Salavat okuyarak Allah-u Teala'ya yalvarır, niyaz eder, ağlar. "Yâ Rabbî bu millet-i İslamı kurtar, salahat ver, hidayet ver, rahmetinle lütfunla, kereminle muamele et." diye dua eder. Aylar, seneler süren bu dualar ve niyazlar bu yalvarma ve ağlamalar nihayet meyvesini verir. Kur'an-ı Kerîm'in feyzinden, nurundan yüz yirmi kadar risale kalbine ilham edilerek yazdırılır. Bunların yekununa Risale-i Nur adı verilir. Diğer risale ve mektub ve müdafaalar da Eskişehir'de, Kastamonu'da, Denizli'de, Afyon'da, Emirdağı'nda ve hapishânelerde yazılmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri öyle müşkil ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatı'nı yazdırır ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalır. Fakat, sönmeyen bir azim ve irade ve hizmet âşkına mâlik olduğu için; yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarfederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefs ile, bu millet ve memleketi komunizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikten muhafaza eden ve edecek olan ve Âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu hârikulâde Risale-i Nur eserlerini te'lif eder.
Pek ağır şartlar dahilinde Bediüzzaman'ın İnâyet-i Hak'la te'life muvaffak olduğu Risale-i Nur eserleri, dinsizliğin istilasınâ karşı, yıkılması gayr-i kabil olan muazzam ve muhteşem bir sed teşkil etmiştir. Risale-i Nur; maddiyunluk, tabiiyyunluk gibi dine muarız felsefenin muhal, bâtıl ve mümtenî olduğunu; cerhedilmez bürhanlarla, aklî, mantıkî ve ilmi delillerle ispat ederek en dinsiz feylesofları dahi ilzam etmiştir. Küfr-ü mutlakı mağlubiyete düçar etmiş, dinsizliğin istilâsını durdurmuştur.
Risale-i Nur; ruhların sevgilisi, kalplerin mahbubu, âşıkların mâşuku, canların cânanı olmuş îcabında bu cânan için canlar feda edilmiştir. Risale-i Nur; beşerin sertacı ve halaskârı mevki-i muallâsında hizmet yapmış ve yapmaktadır. Risale-i Nur, Kur'anın son asırlarda beklenen bir mu'cize-i mânevîsi olarak tulû etmiş ve başta müellifi Bediüzzaman Said Nursi olarak milyonlarla talebeleri ve kardeşleri, bu hakikat-ı Kur'aniye etrafında pervaneler gibi dönerek onun nuriyle nurlanmışlar, ondaki Kur'an ve iman hakikatlarını massetmişler (emmişler), imanlarını kuvvetlendirmişler ve bu hakikat-ı kübrâyı bütün dünyaya ilan etmek ve ölünceye kadar onu okumak ve ona hizmet etmek gayesini azmetmişlerdir.
Nur talebeleri; dinsizliğin şa'şaalı taarruzlarına tantanalı yaygaralarına, zulümlerine, hapislerine; üstadları gibi, kıymet vermeden, korkmadan, lüzumunda canlarını, mallarını, evlâd ve iyâllerini dahi çekinmeden, Risale-i Nur'la iman ve İslamiyet'e hizmet uğrunda feda etmişlerdir. Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir: "İmanlarını kurtarmak niyetiyle Risale-i Nur'u okumak ve Rızâ-yı İlâhî için iman ve İslâmiyete Risale-i Nur'la hizmet etmek." Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr yapmışlardır.
Evet, Risale-i Nur talebeleri, Ümmet-i Muhammediye'yi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniye'nin hademeleri olduklarına inanmışlardır. Hayatta en büyük gayeleri, Kur'an ve imana hizmet ederek, Ümmet-i Muhammed'in refah ve saadet içinde yaşamasına vesîle olmaktır.
Risale-i Nur'un el yazısıyla neşri senelerinde, evlerinden yedi-sekiz sene çıkmadan Risale-i Nur'u yazıp neşredenler olmuştur. O zamanlar Isparta havalisinde, erkek, kadın, genç ve ihtiyarlardan binlerce Nur Talebesi elleriyle Kur'an hattı ile nurları yazmışlar, hatta Nur Dershanesi olan Sav Köyü bin kalemle senelerce Nur Risalelerini yazıp çoğaltıyorlardı.
Risale-i Nur'un te'lifinden yirmi sene sonra, teksir makinasıyle neşredilmiş ve otuz sene sonra da matbaalarda basılmaya başlanmıştır. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi inşaallah zaman gelecek, Risale-i Nur Külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriye'ye çevirecektir. (Evet Elhamdülillah şimdi bu gaybi haber tam tahakkuk etti. Risale-i Nur'ların "İNTERNET"e girmesiyle de bütün dünya geniş bir dershaneye çevrildi.)
Evet Cenab-ı Hakk'ın ihsan ve ikramı ile Risale-i Nurların tamamı Türkçe ve İngilizce olarak İnternet'e verildiği gibi (20) yirmi muhtelif lisanla basılan risaleler dahi ekserisi İNTERNET'e geçirilmiştir. Şu anda dünyanın her tarafından "Risale-i Nurları bulunduğumuz beldeden okuyoruz" diye (500) beş yüz kadar yerden mesajlar gelmiştir.
Amerika'dan, Almanya'dan, İngiltere'den, Fransa'dan, Hollanda'dan, Litvanya'dan, Afrika'dan, Kenya'dan, Japonya'dan, Hong-Kong'dan, Singapur'dan, Avusturalya'dan ve daha birçok memleketlerden tebrik ve teşekkür mesajları teati edilmiştir. İki sene içinde "risale-inur.com.tr" şifresini tuşlamak suretiyle dünyanın muhtelif yerlerinden 20.000 kişi, onbin (10.000) sahife civarında olan İNTERNET'teki Risale-i Nur sahifesine girmişler, Risale-i Nurları okumuşlar, istifade etmişler ve başkalarına da tavsiye ile çok kimselerin istifadelerine vesile olmuşlardır.
Bediüzzaman Hazretleri yetmiş sene evvel İNTERNET'le olan bu hârika hâdiseyi MEKTUBAT'ın 28. Mektubunda "telsiz âhizelerle bütün dünyaya ders verilecek" diye, büyük bir keramet olarak haber vermişlerdir.
Şu anda Risale-i Nurlar Türkçe ve Arapça'dan başka İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Arnavutça, Boşnakça, Hollandaca, Rusça, Kazakça, Özbekçe, Tatarca, Türkmence, Azerice, Afganca, Farsça, Urduca, Hindçe, Malaya ve Çince lisanlarına çevrilmiş ve basılmıştır. Hâlen Uygurca'ya, Romence'ye, Japonca'ya, İspanyolca'ya ve Afrika'nın Suvahili lisanına da çevrilmiş olup, tashihi yapılarak yakında basılacaktır.
Bediüzzaman Hazretleri Denizli Hapishanesinde eli kolu bağlı, bütün şartlar aleyhinde olduğu bir anda, herkes ona idamlık nazarı ile bakarken, hiç yılmadan hapis arkadaşlarına şu müjdeyi vermiştir. "Kardeşlerim merak etmeyiniz, bu nurlar parlayacak, bütün dünyaya yayılacak, vefatım hayatımdan ziyade bu dine hizmet edecek", hakikaten de dediği gibi tahakkuk etti. Fakat o günkü hizmetler hiç de kolay olmadı, çok büyük zulümler gördü, çok sıkıntılar geçti. Sürgün, hapis, işkence, zehirlenme, dondurucu soğuklarda donsun ölsün diye sobasız, camsız koğuşlarda haps edilmesi gibi, şahsına yapılan eziyet ve işkencelere tahammül edip sabretmiş, fakat İslâm'a ve Kur'ana karşı yapılan ihanet ve hakaretlere karşı bütün gücü ile karşı durmuş, mahkemelerde pervasızca hak ve hakikatı haykırmış "Saçlarım adedince başlarım olsa, hergün biri kesilse gine zındıkaya teslim-i silah etmem." diyerek, hayatı pahasına İslâm'ı ve Kur'ânı müdafaa etmiş, memlekete sokulmak istenilen sefahet, fesad ve dalalet tehlikelerine karşı milleti uyandırarak, müsbet bir şekilde mücadele etmiş ve demiştir ki:
-Bana ızdırap veren, yalnız İslâm'ın maruz kaldığı tehlikelerdir. eskiden tehlikeler hâriçten gelirdi. Onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezemez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder.
İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da iman kalesinin istikbali selamette olsa!
Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsür senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki hayattan bin ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.
İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakketle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imânı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa bir-kaç yüzbin, yahut bir-kaç milyon kişinin imânını kurtarmağa vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıpta zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd olsun.
Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdâsı var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem, orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü, vücudum yanarken gönlüm gül-gülistan olur.
İşte Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu tebliğ, talim, ikaz ve davet hizmetini hayatını ortaya koyarak her türlü fedakârlığı ve tehlikeyi göze alarak en güzel ve müsbet şekilde ifâ etmiş, Risale-i Nurlarla milyonların kurtuluşuna vesile olmuştur.
Bu zamanda bu tebliğ ve tavsiyeyi kalbinde hiçbir yara açmadan, enesini tahrik etmeden en güzel şekilde îfa eden Risale-i Nur'dur. Aklî, mantıkî, îlmî deliller ve misallerle, gidilen sefahat ve dalalet yolunun dünyadaki acılarını, sıkıntılarını, felâketli neticelerini ispat ediyor, gözlerinin önüne seriyor, nefret ettiriyor, Kur'anın gösterdiği İslâmiyet yolunun, huzur ve saadetini, dünyadaki selamet ve âhiretteki ebedî bahtiyarlığı, delilleriyle anlatıyor, ikna ediyor, kalbine iman nuru, aklına da ilahî irfan feyzi veriyor.
Neticede o insan ebedî felaket uçurumuna giderken yönünü ebedî saadet diyarına çeviriyor. İslâm'ın güzel ahlâkı ile "Ahsen-i Takvim" en yüksek insanlık makamına doğru ilerlemeye başlıyor. Allah'ın kendisine ihsan ettiği bu hidayet nuruna şükür olarak evvelce bulunduğu sefahet ve dalalet yolunda gidenleri îkaz, onlara tebliğ ve tavsiyede bulunmaya başlıyor ve bu yolda hiçbir fedakarlıktan çekinmiyor, (çeken halden daha iyi anlar) sırrınca tebliğ ve tavsiyeyi büyük bir gayret, aşk ve şevk içinde yapıyor. Ebedî felaketten, ebedî saadete uçma sevinci içerisinde bulduğu âb-ı hayat hakikatini bir anda bütün insanlara duyurma arzusu içinde çırpınıyor. İşte şu halde Peygamberimiz (a.s.m.)'ın "Ümmetî ümmetî" nidasını kulağında duymaya başlar. Elinden geldiği kadar Sünnet-i Seniyyeyi tatbikten aldığı feyz ile mahbubiyet makamının gölgesi altına girmeye hazırlanır.
İşte bizler de insanlığın hidayet ve saadeti için Üstadımız Bediüzzaman'ın yolunu takib ederek, Kur'an ve îman hakikatlerini bütün dünyaya, bütün insanlığa duyurma gayreti içindeyiz. İlâhi hakikatleri tebliğ ederek insanların ebedî felaket tehlikelerinden kurtulmasına çalışacağız. O zâtın fazilet ve kemâlat, istidat ve ahlak-ı âliye derecatına yetişmemize imkan yok. Fakat onun gösterdiği istikamette bugünkü bilgisayarlarla "CD ROM" gibi en ileri teknolojiden istifade ederek Risale-i Nurları bütün insanlığa duyurma gayreti içinde çırpınıyoruz. Bizi bu imkanlara kadar getiren Allah-u Teala'ya sonsuz hamd-ü senalar ederiz. Âhir nefesimize kadar bu hizmette ihlas-ı etemmi ihsan buyursun. Bu nurları okuyan ve dinleyenleri füyuzat-ı Rahmaniyeye ve şefaat-ı Peygamberiyeye mazhar eylesin. ÂMİN Bihürmet-i seyyid-il mürselîn.

www.manzara11.somee.com

 

Ekmek çeşitlerimiz

Sütlü ekmek

Cevizli ekmek

Bademli ekmek

Fındıklı ekmek

Haşhaşlı ekmek

Peynirli ekmek

Soyalı ekmek

Light lavaş ekmeği

Tahinli ekmek

Trabzon lavaşı ekmeği

Lavaş ekmeği

Zeytinli ekmek

Zeytin ezmeli ekmek

Vitaminli ekmek

Meyvalı ekmek

Glutensiz hamburger

Glutensiz karışım ekmeği

Sandviç

Simit

Çörek

Özel ekmek çeşitlerimiz

Hamurişleri

(poğaça  gözleme   galetta   erişte   yufka   makarna   mantı   tatlılar   tuzlular)

Pastalar Kekler

Tahıl

(nohut   mercimek   kurufasulye   barbunya   haşhaş   mısır   darı   ayçiçek   keten   çavdar   yulaf   pirinç)

Kuruyemiş

(fındık   fındıkiçi   fıstıkiçi   badem   ceviz   kaju   ayçiçeği   kabakçekirdeği)

 

Diğer ürünler

(konserve   köy salçası   mantar konservesi   bal  boza hediyelikler   zeytin ve yağı)

English | Eğitim | Keyfiyet | Tarifler | Ekmek | Hamurişleri | PastaKek | Tahıl | Organik | Kuruyemiş | Diğer ürünler | İletişim/sipariş

mustafa güneyler

Web hosting by Somee.com